Merhaba Sayın Okurlar,
Bir gün, şöyle oturduğum yerde sakin bir zamanımda aklımdan geçen anılarımı düşündüm. Maalesef, bugüne kadar gördüğüm iyilikler ve yaptığım iyiliklerin, unutulanların büyük bir çoğunluğunu teşkil ettiğini hissettim.
Gördüğüm iyilikleri biraz daha ciddi ciddi düşündüm. Baktım ki benim hayatımı değiştirmiş.
Örneğin, bir iyilik sayesinde çok güzel bir işe girmiştim. Uzun süre çalışıp hayatımı o iş sayesinde daha da güzel şekillendirmiştim.
Bir bakıyorsun, bir vesileyle bir kişinin sayesinde güzel bir evlilik yapıyorsun.
Bir bakıyorsun, bir kişinin sana bir akıl vermesiyle ev sahibi oluyorsun.
Bir bakıyorsun, bir dostunun sayesinde bir işe girip oradan emekli oluyorsun vs.
Peki, biz bu iyiliği dokunan dostlarımızı hatırlıyor muyuz? Onların halini hatırını, bir ihtiyaçları olup olmadığını soruyor muyuz?
Bence o yapılan iyilikleri unutuyoruz. O iyiliklerin kıymetini bilmiyoruz. O iyilik yapan kişinin bizden bir isteği olsa, onu çok da önemsemiyoruz.
Aslında minnet borcumuzu ödemek için fırsat aramalıyız. Vefa borcumuzu ödemeye çalışmalıyız. Belki o iyiliği yapan kişi karşılık beklememiştir.
Ama biz borçlu olduğumuzu unutmamalıyız.
Şimdi tam tersini düşünelim;
Bize kötülük yapan, bize ufacıkta olsa kötü, hoşumuza gitmeyen bir söz söyleyen kişiyi asla unutmuyoruz. O kişiye karşı kin besliyoruz, husumet duyuyoruz ve belki bir gün biz de ona bir kötülük yapmak için fırsat kolluyoruz.
Demek ki iyilikler unutuluyor, kötülük unutulmuyor. Bizler, insan olarak bunun tam tersini yapmamız gerekiyorken, işte toplum olarak o kültüre erişememişiz demektir.
Lokman Hekim, dünyada öğrendiklerini sayarken şöyle diyor;
Yaptığın iyiliği unutacaksın,
Sana yapılan iyiliği unutmayacaksın,
Yapılan kötülüğü unutacaksın,
Sen kötülük yapmayacaksın.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim, hoşça kalın.
Facebook Yorum
Yorum Yazın