Merhaba sevgili okurlar.
Hepinize sevgi ve saygılar sunarım.
Bugün sizlerle, yaşadığımız hayatın bu dünyadaki önemi, anlamı ve misyonunu incelemek için birlikte düşünelim ve nereye varabileceğimizi anlayalım. Belki düşünürken, “Bu kadar detaya inmeye gerek var mı?” diyebilirsiniz. Ama şöyle bir şey var. Allah bizlere güzel bir akıl ve zeka vermiş ise, bizler de bunun hakkını vermeye çalışalım.
Çocukluk çağlarımızda aklımız doğru düzgün bir şeye ermediğinden, sadece eğlenceyi düşünürüz, doğruya - yanlışa bakmadan yaşarız. Ergenlik dönemlerimize gelindiğinde, daha bir akil - balig oluruz. Ve geleceğimiz ile ilgili çalışmalarımız olur. Orta yaşlara geçip artık yaşlar ilerlemeye başlayınca da, "Vay efendim yaşlanıyorum, zaman çok hızlı geçiyor" diyerek aklımıza ölüm gelmeye başlar ve panik oluruz.
Bu yaşlanma ve ölüm korkusu, sağlıklı ve doğru düşünmemizi engelliyor. Bir örnek verirsek; tarlamıza ektiğimiz buğday, zamanı gelince sararacak ve kuruyacak. “Vay buğdayım kurudu bitti” demiyoruz. Çünkü o buğdayın tohumu kaldı, seneye ekeceğiz. Tadıyla, rengiyle boyu ile aynı ürünü alacağız. O buğday, aşağı yukarı aynı cinste devam eder ve nesli değişmez.
Sevgili okurlar, işte biz insanlar da aynı, hatta bütün canlılar aynı durumda.
Bizlerin de çocukları olur, çocuğumuzun bakarsın ki boyu, kaşı, gözü, hatta huyları, ses rengi bile anne - babanın aynısı. Düşünceleri bile bize benzer.
Peki ne oluyor? Aynı buğdayda olduğu gibi bizler de yaşlanıp ölüyoruz, ama geride cinsimiz neslimiz devam ediyor. Peki bu durumda ölmemiz bir kayıp değil. Çocuğumuzun olması ile biz gençleşmiş oluyoruz.
Bu durumda yapacağımız iş; bizler bu dünyada düşündüklerimizi tamamlayamamışsak, yeterince doğru düzgün işler yapamamışsak, çocuklarımızı iyi yetiştirip onları güzel ahlak ile donatarak bizlerin yarım bıraktığı meseleleri onlara devredeceğiz. Yani çocuklarımız bizim devamımız olacak.
Biz yaşıyor olacağız, hem de gençleşerek yaşayacağız.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Hoşçakalın.
Facebook Yorum
Yorum Yazın